Süleyman KAZMAZ
Süleyman Kazmaz (1915-2013), resmî kayıtlara göre 2 Mart 1915 tarihinde Rize’nin Çayeli İlçesi’nde beş çocuklu bir ailenin dördüncü evladı olarak dünyaya gelmiştir. Resmî olmayan kaynaklara göre ise doğumu, Rumi 18 Haziran 1332 tarihinde bu da milâdî 1916 yılına denk gelmektedir.
20. Asır, Osmanlı Devleti’nin son yüzyılıdır. Devletin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve siyası buhran, yıkılış sürecini hızlandırmıştır. Birinci Dünya Savaşı, devleti çöküşe doğru götürmüş; devlet birçok cephede aynı anda savaşmak durumunda kalmış, haliyle de bu durum Anadolu halkını maddi-manevi yıpratmıştır. 1916 yılında Doğu Karedeniz Bölgesi, Rus birlikleri tarafından işgal edilmiştir. Süleyman Kazmaz’ın doğumu, Anadolu’daki sosyal ve ekonomik hayatın perişan ve sefil bir dönemine denk gelmiştir.
Kazmaz’ın babası, Hacı Hafız Osman; annesi ise, Hüsniye Kazmaz’dır. Süleyman Kazmaz’ın fikir ve düşünce hayatının şekillenmesinde etkin rolü olan babası, Rize’nin köklü ailelerinden birine mensuptur. Ailenin soyu hakkında bazı rivayetler anlatılmaktadır. Kazmaz’ın babasından dinleyip naklettiğine göre, bilinen en eski kuşak dedesinin adı Ahmet’dir. Dede Ahmet, sınır boylarında bekçi ve aynı zamanda din görevlisidir. Ahmet, Cafer Paşa komutasındaki asker ve din görevlileriyle birlikte Rize’nin Çayeli İlçesi’ne ait Cafer Paşa Köyü’ne 1461 tarihinde gelmiştir. Cafer Paşa, burada bulunan halka Müslümanlığı anlatmak ve yaymak amacıyla köye bir cami yaptırmış ve bu camiye görevli olarak Ahmet’i tayin etmiş. Heyelan yüzünden bu cami yıkılınca Ahmet ailesiyle birlikte yine Çayeli İlçesi’ne ait olan Beyazsu Köyü’ne yerleşmiştir. Süleyman Kazmaz’ın naklettiği başka bir rivayete göre, babasının soyunun Bağdat’tan veya Buhar’dan geldiği söylentisidir. (Kazmaz Ailesinden Hatıralar, 2004, s.58-59). Kesin olan şudur: Ahmet, Çayeli’nin Beyazsu Köyü’nde imamlık yaparak hayatını sürdürmüştür. Kazmaz ailesinin kökleri halen orada mevcuttur.
Babası Hacı Hafız Osman, küçük yaşta eğitimi için İstanbul’a gitmiş; Divoğlu Hasan Paşa Medresesi’nde öğrenin görmüştür. Edirne Medresesi’nden müderrislik payesi almıştır. Medine ve Şam vilayetlerinde bir müddet memurluk görevinde bulunduktan sonra İstanbul’a geri dönmüş, akabinde İttihat ve Terakki Fırkası’na katılmıştır. Bu durum onun İstanbul’dan uzaklaşmasına neden olmuştur. Hacı Hafız Osman, bir zaman Mihalgazi ve Bozüyük’te kadılık görevinde bulunmuş; Birinci Cihan Harbi bittikten sonra Hemşin’de kadılık yapmıştır. Burada bir müddet çalıştıktan sonra Çayeli’nde kadılık ve naiplik görevlerinin yanı sıra ticaretle de uğraşmıştır. O yıllarda kurtuluş mücadelesi başlamıştır. Birçok vatansever gibi Hacı Hafız Osman da bu mücadelenin içinde, en ön saflarda yer almıştır. Çayeli’nde ilk Kuvayi Milliye Beyannâmesi’ni Hacı Hafız Osman, camide bütün cemaatin önünde okumuştur. Hacı Hafız Osman, milli mücadelenin ardında hayatına Çayeli’nde devam etmiş bir süreliğine Oltu’da kadılık görevinde bulunmuşsa da Çayeli’ne geri dönmüş; bir daha da buradan hiç ayrılmamıştır. Mezarı Çayeli’ndedir. (Rize Defteri 2, s.246; Kazmaz Ailesinden Hatıralar, 2004, s.188-189).
Annesi Hüsniye Kazmaz, Rize’nin Kale Mahallesi’nden Hacı Mahmut Efendi’nin kızıdır. Aile, İkizdere İlçesi’nden Rize merkez İlçesi’ne göçmüştür. Dönemin aydın ailelerindendir. O yıllarda Hacı Mahmut Efendi’nin zengin bir kütüphanesi vardı. Hüsniye Hanım, o zamanın şartlarına göre okuma yazma bilen sayılı kadından biriydi. Annesinin baba evi hala mevcut durumda olup, ailenin yaşayan nesli bu evde yaşamlarına devam etmektedir.
Annesi Hüsniye Hanım Süleyman’ı, “Rus işgali altındayken fındık zamanında doğurduğunu” söylemiştir. Kazmaz, ülkenin sıkıntılı bir döneminde dünyaya gelmiş haliyle düşman işgali altında yaşamak, ailelerin sosyo-ekonomik düzeylerini sarsmıştır. (Rize Defteri 2, s.246; Kazmaz Ailesinden Hatıralar, 2004, s.324).
Süleyman Kazmaz, ilk eğitimini Rize’nin Kale Camii medresesi’nde almıştır. İlkokula Çayeli/Mapavri İlçesi’nde başladı. Hocası, Şevki Bey idi. 1929 yılında Çayeli İlkokulu’ndan mezun oldu. İlkokulu bitirdikten sonra maddi imkânsızlıklar ve ulaşım konusundaki güçlüklerden dolayı bir yıl eğitimine ara vermek zorunda kaldı. Eğitimine ara verdiği dönemde boş durmayan Süleyman Kazmaz, belediye kâtibi olan Bayraktar Hafız İsmail Efendi yanında, belediyenin yazı işlerini yürütmek amacıyla daha o yaşlardayken iş hayatına atıldı. İlk önceleri gönüllü olarak cüzi bir maaş karşılığında başladığı bu iş, 1930 yılının Haziran ayında resmiyet kazandı. Aynı yıl Eylül ayında Rize Ortaokulu’na kayıt yaptırınca buradaki özel hizmet görevini bırakmak zorunda kaldı. Bu görevde çalıştığı sürede Kazmaz, maddi kazanç elde etmenin yanı sıra manevi açıdan da farklı düşüncelerin kapısını araladı; fikir ve düşüncelerinde çok yönlülüğün ilk adımları bu süreçte ortaya çıkmış, halkın yaşamı ve kültürüne dair edindiği izlenimler yazı hayatında yol gösterici olmuştur. (Kıyı Dergisi, 1989, s.8; Rize Defteri 2, s.246).
Rize’deki eğitim hayatıyla birlikte yazı dünyasına da adım atan Kazmaz, 1930-1933 yılları arasında Rize Ortaokulu’nda aldığı eğitimin ilerideki eğitim ve iş hayatında kendisine büyük katkısı olduğunu söylemiş; Rize’de orta eğitimine devam ettiği sürede, yaz tatillerinde de boş durmamış çeşitli resmi dairelerde geçici görevlerde çalışmıştır. 1933 senesinde orta eğitimini tamamlayarak, aynı yılın güz döneminde Trabzon Lisesi’ne kayıt yaptırır. Fakat maddi imkânsızlıklar, yol problemi ve öğrencilere tahsis edilen konaklama alanlarının yokluğu Kazmaz’ı eğitim konusunda zora sokmuştur. Sonrasında devletin açtığı Öğretmen Okulları sınavına girmiş ve Trabzon Erkek Öğretmen Okulunu kazanarak buraya geçiş yapmıştır. Buradaki bir yıllık eğitimin ardından, okulun kapatılması üzerine eğitimine İstanbul’da devam etmek zorunda kalır. 1934 yılında İstanbul Erkek Öğretmen Okulu’na nakil olur. Eğitimine iki yıl burada devam eder. Fakat yatılı kaldığı okulun yaşam şartlarının kötü olması hasebiyle bir grup arkadaşıyla beraber olup okulu, dönemin gazetelerine giderek şikâyet ederler ve haber yapılmasını isterler. Gittikleri bazı gazeteler bu duruma kayıtsız kalsa da Son Posta Gazetesi konuyla ilgilenip haber yapar, okul müdürü ve müdür muavini bu haberi okur ve yatılı kalan öğrencileri iştimaya çekerler. Okulu kimlerin şikâyet ettiği tespit edilir, bu kişiler arasında yer alan Kazmaz ve arkadaşlarının eğitim hayatına devam etmesine olanak sağlayan Fransızca Öğretmeni Yusuf Cemil, öğrencileri okuldan atmak yerine başka bir okula sürgün edilmeleri gerektiğini söyler. Olaya karışan öğrencileri Nisan 1936 Edirne Erkek Öğretmen Okulu’na naklettirir. Kazmaz da bu öğrenciler arasındadır. Haziran 1936 da Edirne Erkek Öğretmen Okulu’ndan mezun olur. Kazmaz liseden mezun olur, sonra askerlik çağının gelmesiyle vatan görevi için eğitimine ara verir. ( Kıyı Dergisi, 1989, s.8; Rize Defteri 2, s.246).
Hayatın olanak ve imkânları insanın kişiliğini şekillendirirken, olaylar karşısında verdikleri tepkilerin boyut ve biçimi kişilerin, karakter ve mizaçlarının yansıması şeklinde görülmektedir. Buna istinaden şunu diyebiliriz ki Kazmaz, yaşadığı her çağın düzenindeki aksak ve bozuk yönler karşısında kalemiyle tepkisini gereken mercilere bildirmekten kendini sakınmamış ve sözlerine sansür koymamıştır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yedek subay okulları belli başlı büyük merkezlerde bulunmaktaydı. Bu okullardan biri de İstanbul’da bulunan Halıcıoğlu Yedek Subay Okulu idi. Kazmaz, 1936-1937 yıllarında yedek subay okulunda eğitimini tamamlar. Nisan 1937’de askerlik vazifesi için Asteğmen olarak Trabzon’a gönderilir. Ekim 1937 tarihinde askerliğini Asteğmen (o zamanki adıyla Yarsubay) olarak Trabzon’da tamamlar. Vatan görevini tamamladıktan sonra yarım bıraktığı eğitim hayatına devam etme kararı alır. Yüksek öğrenim hayatı başlar.
Öğretmen Okulu bittikten sonra Çayeli’nin Çukurluhoca Köyü’nde bulunan ilkokula tayin edildi. Fakat buradaki okulun, ulaşım olanaklarının yetersizliği akabinde yüksek öğrenim imtihanını kazanması ile görevine başlamadı. 1937 yılında Yüksek öğrenin sınavını kazanarak Gazi Eğitim Enstitüsü Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nde yüksek öğrenimine başladı. Buradan 1939 yılında mezun oldu. Okul bittikten hemen sonra Ankara Bölge Sanat Okulu Türkçe Öğretmenliği görevine atandı. Buradaki öğretmenliği döneminde aynı bina içerisinde yer alan Erkek Meslek Öğretmen Okulu’nun Türkçe öğretmenliği görevini de üstlenince yoğun bir çalışma hayatına atıldı. Bir yandan da eğitimine devam etme kararı sonucunda, yazı hayatında bir duraksama dönemine girmiş; 1940 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Felsefe Şubesine girdi.
Eylül 1940’da İkinci Dünya Savaşı çıkınca, ikinci kez askere çağrılır. Öğretmenlik mesleğine ve eğitim hayatına bir süreliğine zorunlu olarak ara verir. On dört ay Sarıkamış’ta görev yapar. Görev bittikten bir müddet sonra üçüncü kez askerlik görevine çağırılan Kazmaz, 45 gün daha askerlik yapar.
Bu zaman zarfında yüksek öğrenimine zorunlu olarak ara veren Kazmaz, gecikmeli olarak 1946 yılında Felsefe Bölümü’nden mezun olur. Ankara’da doktora eğitimi yapmak ister, fakat bu mümkün olmaz. Fransa’ya Felsefe doktorası yapmak için gitmek istemiş, bu isteğini de gerçekleştirememiştir. Sürekli olarak kendisine yeni bilgiler katmak ve kendini geliştirmek isteyen Kazmaz, eğitime başka bir fakültede devam etme kararı alır.
Kazmaz, hayatında ‘ben’ yoktur ‘biz’ vardır. Bu yüzden o kendisine yönelik bir aydınlanmayı tasavvur ettiği kadar Türk Milletinin özellikle de geleceğin mimarı olan Türk gençliğinin modern çağda hak ettiği değere kavuşabilmesi için çabalar sarf eden; fedakâr ve azimli bir öğretmendir. Eğitim sisteminde mevcut olan aksaklıkların ve yetersizliklerin önüne geçilmesi konusunda fikirlerini çekinmeden beyan eden bir Türk aydınıdır.
3. Milli Eğitim Şuarası, 2-12 Aralık 1946 tarihleri arasında Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde Milli Eğitim Bakanı Reşat Şemsettin başkanlığında toplanmıştır. Bu toplantıya Ankara Erkek Teknik Öğretmen Okulu’nu temsilen Süleyman Kazmaz da katılmıştır. Toplantıda köy enstitüleri hakkında görüşlerini beyan eden Kazmaz’ın, eğitim hususundaki aksaklıklara karşı öneri sunması onun ne kadar bilinçli bir aydın olduğunu bizlere göstermekte; kendisi de bu hususa gereken özeni göstererek ilerleyen yaşına rağmen eğitim hayatına ara vermeden devam etmiştir.
Yıl 1946 Felsefe Bölümü’nden mezun olduktan hemen sonra ara vermeden Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girer. 1950 yılında Hukuk Fakültesi’nden mezun olur. İki yıl süresinde Avukatlık stajını tamamlayarak 1952 yılında Ankara Avukatlık Barosu’nda Avukatlığa başladı.
Öğretmenlik mesleği ile beraber Avukatlık mesleğini bir müddet birlikte yürüttü. 1950 yılında Ankara Teknik Yüksek Okulu Türkçe Öğretmenliği’ne tayin edildi. 1960 yılına kadar burada öğretmenlik görevine devam eden Kazmaz, 1960 yılında Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulunda Türkçe ve hukuk başlangıcı derslerini vermek üzere tayin edildi. 1964’te kendi isteğiyle öğretmenlikten ayrılarak emekli oldu.
Emekliye ayrıldıktan sonra da öğretmenlik ve serbest olarak avukatlık mesleklerini bir dönem sürdürdü. 1966-1970 yılları arasında Ankara Gevher Nesibe Sağlık Eğitim Enstitüsü’nde Türkçe; Ankara Ticaret ve Turizm Yüksek Öğretmen Okulu’nda hukuk başlangıcı ve icra-iflas hukuku derslerine girdi. 1970 yılından itibaren 2007’ye kadar serbest avukatlık mesleğini yaptı.
Öğretmenlik mesleğini 1970’te bıraktığı andan itibaren kendini avukatlık mesleğine ve yazı hayatına veren Süleyman Kazmaz, farklı alanlarda da devlet hizmetlerinde bulunur. 1980 yılında Ticaret Bakanlığı Müşavirliği görevinde bulunmuştur. Mart 1980 yılında ikinci kez yaş haddinin dolması hasebiyle emekliye ayrılır.
Süleyman Kazmaz’ın renkli bir kişiliği ve çok yönlü bir karakteri vardı. İş hayatına baktığımızda bu çoklu zenginlik hemen göze çarpmaktadır. Daha ilkokul yıllarında başlayan çalışma azmi bütün hayatına sirayet etmiştir. Öğretmenlik yaptığı yıllarda aynı zamanda öğrencilik hayatına devam etmiş, öğretmen ve avukatlık mesleğinin yanında bir de radyo programcılığı yapan Kazmaz; 1951-1960 yılları arasında Ankara Radyosu’nda görev yapmıştır. “Köy Saati’nde” o zamanın köylüsünün sorunlarına karşılık yapılan bir çalışma olan program, hafta bir gün olarak 1957 yılına kadar sürmüştür. 1960’a kadar da on beş günde bir yapılan “Eğitim Saati” programında da eğitim konuşmaları yapmıştır.
Radyoda programı yapmak aslında kolay bir iş değildir. Bunun için yeterli bilgiye sahip olmanın yanında, sakin bir kişilik ve de cesaretli olmak gerekmektedir. Radyo programcılığında her şeyden önce programcının ses kalitesi önemlidir. Görüntünün olmadığı bu kitle iletişim aracında mikrofonik ses yapısına sahip olmak radyo programcılarında aranan en önemli özelliktir. Kazmaz’ın konuşma üslubu ve sesinin insanları etkileyen bir ses rengine sahip olduğunu arkadaşları dile getirmiştir. (Armağan Kitabı, 2009, s.106-236).
1970 yılından sonra serbest avukatlık mesleğini yaparken yazı işlerine de devam eder. 2007 yılına gelindiğinde avukatlık mesleğini de tamamen bırakır ve tümüyle yazılarıyla meşgul olur.
Süleyman Kazmaz, devrin teknolojisinin sağladığı imkânlardan yararlanarak, öğretmenlik ve avukatlık mesleklerini farklı boyutlarda halka yarar sağlayacak biçimde kullanmayı başarmış bir kişiliktir. Avukatlık mesleğinin son yıllarında kendi açtığı internet sitesinden gelen soruları cevaplayarak hukuki sorunu olan kişilere yardımcı olmaya çalışmıştır. Bu bir nevi radyo programlarının internet ortamındaki karşılığı olarak değerlendirilebilir.
Öğretmenlikten emekli olunca Halk Kültürü çalışmalarına ağırlık veren Kazmaz, bilimsel kuruluşların gelişmesinde de öncülük eden kişiler arasında yer alır. 15 Mart 1955 yılında Prof. Dr. Fuat Köprülü tarafından kurulan, bugün hala aktif olarak halk kültür çalışmalarını sürdüren Türk Kültürü Araştırma Kurulu Yönetimi, her iki yılda bir yapılan seçimle değişmektedir. Süleyman Kazmaz, ilk yıllarından itibaren çalışmalarıyla, kurula katkı sağlamıştır. 11 Nisan 1978-26 Nisan 1980 yılları arasında, kurumun yönetim kurulu başkanlığına getirilmiştir. (Rize Defteri,245).
11 Nisan 1978-26 Nisan 1980 yılları arasında Türk Kültürü Araştırma Kurulu yönetim kadrosu şu şekildedir:
Süleyman KAZMAZ (Başkan), İrfan Ünver NASRATTINOĞLU (Yazman), Kâmil TOYGAR (Sayman), Abdullah SATOĞLU (Veznedar), Prof. Dr. Ahmet Edip UYSAL.
(Abdullah Satoğlu’nun istifası üzerine 09.11.1979’dan itibaren Yönetim Kurulu üyeliğini Fethi ÜLKÜ sürdürmüştür.)
26 Nisan 1980-01 Mayıs 1982
Feyzi HALICI (Başkan), İrfan Ünver NASRATTINOĞLU (Genel Sekreter), Hayrettin İVGİN (Sayman), Prof. Dr. Ahmet Edip UYSAL, Süleyman KAZMAZ (http://www.halkkulturu.org/?pnum=11&pt=YAYINLARIMIZ).
Yıl 1992, Prof. Dr. Ahmet Edip Uysal, Cihan Yamakoğlu, Kâmil Toygar ve Veysel Atacan’la birlikte Türk Halk Kültürü Araştırma ve Tanıtma Vakfı’nı kurarak 2013 yılına kadar kırktan fazla kitap yayımlanması sağlandı. Gelirinin önemli bir bölümünü, avukatlık bürosunun vakfına tahsis etti. (//dergipark.gov.tr/download/issue-file/4026).
Süleyman Kazmaz, yaklaşık bir asırlık ömrüne birçok başarı sığdırmış bir şahsiyettir. Bir eğitimci olarak başladığı görev hayatında birkaç mesleği aynı anda yapmış olsa da ruhunda daimi bir eğitim sevdası yatmıştır. Eserlerini kaleme alırken daima bir faydacı tutum içinde olması ve Türk halkını bilinçlendirmek; hak ettiği yere ulaştırmak istemesi, bize bu hissiyatı vermektedir.
Ankara’da, birçok alanda kaleme aldığı eserleri; şiir, roman, deneme, gezi yazısı ve araştırma yazılarıyla edebiyatımıza ve bilim dünyasına önemli katkıları olan Süleyman Kazmaz, 22 Şubat 2013’te yaşlılıktan kaynaklanan hastalıklar nedeniyle Ankara’daki evinde hayatı sona ermiştir. Rize’nin küçük bir ilçesi olan Çayeli’nde başlayan bir asırlık çınarın mezarı Memleketi olan Rize’nin Çayeli İlçesi’ndeki Dutluk Mezarlığına defnedilmiştir.
Son yorumlar